Akıl, Kuran’da sık sık dikkat çekilen ve sadece
müminlere ait olan bir özelliktir. Ancak insanlar akıl ile zekayı
genellikle birbirine karıştırırlar. Zeki insanların aynı zamanda akıllı
da olduklarını düşünürler. Oysa akıl, Allah’ın inananlara verdiği,
doğruyu yanlıştan ayırmaya, her konuda en doğru teşhis ve çözümleri
üretmeye yarayan bir anlayıştır. Zeka ile değil, kişinin imanının
derinliği ile doğru orantılıdır. Allah pek çok ayetinde inkarcıların,
“akletmeyen bir topluluk” olduklarından bahseder.
Aklın seviyesi ise özellikle ani olaylarda ve karmaşık durumlarda
gösterilen tepkiyle açığa çıkar. Allah’ın varlığını ve dinini
derinlemesine kavrayamayan, dolayısıyla akıl yönünden güçlü olmayan
kişilerin bu tip durumlardaki tepkileriyle, güçlü imana sahip kişilerin
tepkileri kıyaslandığında akıl farkı çok açık görülür. Müminler ani
olaylar karşısında son derece itidalli tavırlar gösterir, karmaşık
görülen olayları akıllarını kullanarak çok kısa sürede ve en güzel
biçimde çözümlerler. Çünkü Allah’ın “doğruyu yanlıştan ayıran” bir kitap
olarak indirdiği Kuran’ı çok iyi bilir ve yaşamlarının her aşamasında
Kuran’daki hükümler doğrultusunda hareket ederler.
Kuşkusuz ki her insan, dikkat ve akıl kullanmayı gerektiren bir durumla
karşı karşıya kaldığında çeşitli çözümler üretebilir ve muhtemel
zararları önleyici tedbirler alabilir. Ancak bunların hiçbiri Kuran’da
Allah’ın insanlara sunduğu çözümler kadar kesin, köklü ve kalıcı
değildir. Çünkü Kuran’ı sonsuz ilim sahibi Allah indirmiştir. Kuran’da
gösterilen doğrultuda hareket eden müminler ayetin ifadesiyle “sağlam
bir kulba” tutunmuş olurlar ve her işlerinde isabetli sonuçlar elde
ederler.
Bu birçok akılcı tedbirden gece ve gündüz alınması tavsiye edilenler şunlardır:
GECENİN DİNLENME, GÜNDÜZÜN İSE FAALİYET ZAMANI OLMASI
Kuran’da dinlenmek için gecenin kullanılmasına, gündüz saatlerinde ise faaliyet yapılmasına işaret edilmiştir:
O, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Yunus Suresi, 67)
O, dinlenmeniz için geceyi, gündüzü de aydınlatıcı (mubsir) olarak sizin için yaratmıştır. Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Yunus Suresi, 67)
Nitekim bu sistemi incelediğimizde, insan metabolizmasının geceleri
uyumaya ve dinlenmeye, gündüzleri ise çalışmaya ve faaliyet yapmaya
ayarlı bir biçimde işlediğini görürüz. Geceleri, karanlığın etkisi ile
beyindeki epifiz bezinin harekete geçtiği ve vücudun, uyku düzenini
ayarlayan doğal bir madde olan melatonin salgılayarak uykuyu oluşturduğu
bilimsel bir gerçektir. Bu duruma ek olarak gece saatlerinde beyin
fonksiyonları yavaşlar ve vücut ısısı da düşer. Vücudun karanlığa karşı
verdiği tüm bu tepkiler, kişinin üretiminin ve veriminin belli bir
oranda düşmesine neden olur.
Gün ışığıyla birlikte ise melatonin adlı vücut salgısının azaldığını,
çeşitli hormonların faaliyete geçtiğini, vücut ısısının arttığını ve
beyin fonksiyonlarının da en üst seviyeye ulaştığını görürüz. Bu da
kişinin uyanıklığını, dikkatini ve verimini olumlu yönde etkileyecek bir
faktördür. Ayetlerde erken kalkmaya, gündüzün verimliliğine dikkat
çekilmesi ve “geceyi dinlenmeniz için yarattık” denilmesinin hikmetini,
bu bilgiler ile bir kez daha görmüş oluruz.
GECE VAKTİ TEDBİRLİ OLUNMASINA YÖNELİK İŞARETLER
Geceyi insanlar için bir dinlenme vakti kılan Allah, “De ki: Sabahın
Rabbine sığınırım. Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.” ayetiyle,
gecenin aynı zamanda tedbirli olunması gereken bir zaman olduğuna da
dikkat çekmiştir. (Felak Suresi, 1,3)
Havanın karanlık olduğu, özellikle de ayetlerde belirtildiği gibi etrafı
örten koyu bir karanlık olduğu vakitler, insanların hareket
kabiliyetinin kısıtlandığı, güvenlik önlemlerinin zorlaştığı, tehlikenin
açıkça görülemediği ve dolayısıyla da gafletin daha yoğun olabileceği
saatlerdir. Gecenin oluşturduğu bu şartları tehlikeli hale getiren esas
sebep ise elbette yine insanlardır. Günaha düşkün olan inkarcılar, bu
karakterlerini rahatça sergileyebilmek için kimliklerini büyük ölçüde
gizleyen geceyi tercih ederler. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalar
da, cinayet, yaralama ve hırsızlık türü toplumsal suçları
gerçekleştirmek için, insanların gece yarısıyla başlayan ve sabah gün
ağarıncaya kadar süren bir zaman aralığını tercih ettiklerini ortaya
koymaktadır.

Bunun yanında, Kuran’da geceye ve karanlığa ilişkin olarak dikkat
çekilen bir başka nokta da, müminlere karşı düşmanlık besleyen birtakım
insanların, onlara zarar verebilmek için özellikle bu vakitleri tercih
ettikleridir. Bu konuya işaret eden ayetlerden birinde, bu tarz
kişilerin müminler aleyhinde planlar kurmak için özellikle geceyi tercih
ettikleri belirtilmiştir:
Onlar, insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Oysa O,
kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi ‘geceleri
düzenleyip kurarlarken,’ onlarla beraberdir. Allah, yaptıklarını
kuşatandır. (Nisa Suresi, 108)
Bir başka ayette ise, Hz. Salih’e kin duyan inkarcıların, ona karşı
saldırı için de geceyi tercih ettikleri haber verilerek, müminlerin bu
tarz olaylara karşı temkinli olması gerektiğine işaret edilmiştir:
Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: “Gece mutlaka ona
ve ailesine bir baskın düzenleyelim sonra velisine: Ailesinin yokoluşuna
biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim.
(Neml Suresi, 49)
Allah’ın karanlığın bu özelliğinden haberdar ettiği müminler, akılcılıklarının bir gereği olarak, her türlü tedbiri alırlar. Geceleri bir yerden bir yere hareket ederken, bir iş üzerindeyken ve hatta uyurken bile son derece dikkatli ve temkinli olurlar. Ancak bu tedirginlik anlamında bir dikkat sarf etme değildir. Çünkü müminler, her türlü akılcı tedbiri aldıktan sonra asla herhangi bir tedirginlik duymaz, Allah’a tevekkül ederler.
Allah’ın karanlığın bu özelliğinden haberdar ettiği müminler, akılcılıklarının bir gereği olarak, her türlü tedbiri alırlar. Geceleri bir yerden bir yere hareket ederken, bir iş üzerindeyken ve hatta uyurken bile son derece dikkatli ve temkinli olurlar. Ancak bu tedirginlik anlamında bir dikkat sarf etme değildir. Çünkü müminler, her türlü akılcı tedbiri aldıktan sonra asla herhangi bir tedirginlik duymaz, Allah’a tevekkül ederler.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder